Uygurlar, 745 yılında kendi kağanlıklarını kuruncaya kadar diğer Türk boylarıyla bir arada yaşamışlardır. Uygurlar, Kök Türk yazıtlarında Tokuz Oguz ya da Oguz adıyla anılmışlardır. Uygurlara ait metinlerde ise genel olarak On Uygur adı geçmektedir.
Uygur Türkleri, Kök Türk yazıtlarından Bilge Kağan yazıtında
zikredildiği gibi II. Kök Türk Kağanlığı idaresi altında Ötüken'in kuzeyinde
Basmıl ve Karluk Türkleriyle birlikte yaşamışlardır. Uygur Türkleri, Kağanlık
idaresindeki diğer Türk boyları olan Basmıl ve Karluk Türkleriyle birleşerek
744 yılında Kök Türk Kağanlığına son vermiş, daha sonra bu Türk boylarını da
nüfuzları altına alıp Bozkır Uygur Devleti'ni kurmuşlardır (745- 840).
Uygurlar, böylece 745 yılında Kutlug Bilge Köl Kağan idaresinde tarih
sahnesindeki yerlerini almışlardır
Ötüken bölgesinde I. ve II. Kök Türk Kağanlıklarından sonra
kurulmuş II. Türk devleti, "Uygur Bozkır Devleti", "Orhun Uygur
Kağanlığı" ya da "Ötüken Uygur Devleti" adlarıyla anılmaktadır.
Devletin idare edildiği merkez Karabalgasun'dur.
Ötüken Uygur devletinin üçüncü kağanı Bögü Kağan zamanında
(759-779) Maniheizm resmi din kabul. edilmiştir. Türkler Maniheizm'in kabulü ile
o ana kadarki hayat tarzlarını değiştirmiş, Mani dininin tesiriyle
Karabalgasun'da Mani tapınakları inşa etmiş, böylece yerleşik hayata geçerek
siyeset ve kültür hayatlarında bambaşka bir yaşam şekliyle karşılaşmışlardır.
Türkler arasında Maniheizm, 8. yüzyılın ortalarından 11. yüzyılın ilk yarısına
kadar kabul görmüş, bu tarihten sonra ise yerini tümüyle Budizm'e bırakmıştır.
839-840 yılları Uygurların iç karışıklık ve kıtlıkla
mücadele ettiği yıllardır. Uygur Türklerinin bu durumundan yararlanan
Kırgızlar, 840 yılında Uygur Bozkır Devleti'ne son vermişlerdir. Uygurlar, bu
tarihte Kırgızlara yenildikten sonra, Ötüken'den ayrılarak dört bir tarafa göç
etmeye başlamışlardır.
On beş Uygur boyu batıdaki Karluklara sığınmıştır. Bu Türk
boylarından bir kol Tibetlilere, bir kol da Anhsi bölgesine gitmiştir.
Uygurlardan küçük bir grup doğuda Moğollara sığınmışlardır. on üç boydan meydana
gelen başka bir grup Çin'in güneyine yerleşmiştir. Diğer Uygur boyları Doğu
Türkistan'a göç etmiş, Kansu ve Turfan ile Karaşahr bölgelerine
yerleşmişlerdir.
Kansu Uygur Devleti
Ötüken'den ayrılan Uygurların bir kısmı Tibet ve An-hsi
bölgesine göç ederek Kansu merkezli Kansu Uygur Devletini kurmuşlardır. Kansu
Uygurlarının Uygur tarihi bakımından önemi, Tun-huang (Bin Buda) mağaralarının
bulundugu bölgede olmasıdır. Bin Buda mağaralarından çıkarılan metinlerin Uygur
Türkçesinin tarihi gelişimini tespit etmede özel bir yeri vardır. Tun-huang ve
civarında yazılmış Uygur metinleri, 1028 yılındaki Tangutların saldırısından
korumak maksadıyla, bölgedeki Bin Buda mağaralarına saklanarak, mağaraların önü
duvarla örülmüştür. Bu olaydan hareketle, Bin Buda Mağaralarında bulunmuş olan
Uygur Kağanlığına ait metinlerin, en geç 11. yüzyıla ait oldukları tahmin
edilmektedir. Kansu Uygurları 1226 yılında Çengizlilerin hakimiyeti altına
girmiştir. Kansu'daki Uygur Türkleri, Beş Balık Uygurlarının aksine Budizme
inanmışlardır. Budizm Tarım havzasında Uygurlar arasında günümüze kadar
Kansu'daki Sarı Uygurlar tarafından devam ettirilmektedir.
Hoço (Turfan) Uygur Devleti
Bugünkü Turfan bölgesine yerleşen Uygurlar, Hoço (Uygur
Devleti veya Turfan Uygur Devleti olarak adlandırılan bir devlet kurarak, Uygur
kültürünün en yoğun yaşandığı bir merkez halini almıştır (850-1250). Hoço
merkezli bölge, 9. yüzyılda Uygur kültürünün en üst seviyede yaşandığı bölge
olmuştur. Hoço Uygur Devleti ilk önce 1206 yılında Kara Hıtay devletinin, 1209
yılında da Cengiz Hanın hakimiyetine girmiştir. Bununla birlikte kültürel
varlıklarını 16/17. yüzyıla kadar devam ettirmiştir.
13. yüzyıldan itibaren Hoço, Turfan ve Beş Balık
şehirlerinde İdikut unvanlı Uygur hükümdarlarının bulundukları görülmektedir.
Bilhassa Kubilay Han (Yüan) döneminde Uygur Budizmine ait birçok eserin kaleme
alınması, Uygurların Moğol imparatorluğu içinde askeri güç kadar kültürel
üstünlügü de elinde bulundurduğunu göstermektedir. Kansu Uygurları 14. yüzyılın
ortalarına kadar yazdıkları dini metinleri, 17. yüzyılın sonlarına kadar çoğaltarak
yaşatmışlardır. Hoço Uygurları varlıklarını Moğollara baglı olarak 1260 yılına
kadar devam ettirmişlerdir. Hoço Uygur devletine 1368 yılında Ming hanedanlığı
tarafından son verilmiştir. 13. yüzyıldan sonra Turfan bölgesindeki Uygurlar
hızla İslamiyeti kabul etmişlerdir. Böylece Budizm 13-14. yüzyıllarda daha
doğuya, Sa-chou bölgesine kaymış, burada birçok Budist eser tercüme edilmiştir.
Uygur Edebiyatı
Uygurlar 8-14. yüzyıllar arasında farklı kültür
çevrelerinde, birçoğu tercüme olan ve dini bir karakter taşıyan zengin bir
edebiyat meydana getirmişlerdir. Uygur Türklerine ait metinler, Maniheizm,
Budizm ve Hıristiyanlığın öğretileri ile din dışı konulara aittir. Bu dini
çevrelerde yazılmış eserlerin dışında Uygurlardan kalan, runik harflerle taşlara
yazılmış yazıtlar da vardır. Ancak Uygur yazıtları, kullanılan malzeme ve
içerik bakımından Kök Türk yazıtlarının devamı olduğu için Maniheist ve Budist
eserlerle birlikte Uygur edebiyatı içinde değerlendirilmemektedir.
Uygurlardan kalan metinlerin büyük bir kısmı dinî
özelliktedir ve çeviridir. Manzum parçaların dışında çeviri olmayan mensur eser
sayısı oldukça azdır. Ancak yapılan çevirilerin orijinal dilden farklı olduğu,
mütercimin ilavelerde bulunduğu da bazı eserlerden anlaşılmaktadır.
Uygur edebiyatı; Maniheist, Budist, Hıristiyanlığın Nesturî
mezhebinde yazılmış eserlerle toplum hayatını düzenleyen hukuk vesikalarından
ibarettir. Bunların Uygur edebiyatı içindeki oranları yaklaşık olarak şöyledir:
- Maniheist metinler (yaklaşık %10)
- Budist metinler (yaklaşık % 70)
- Diğer metinler (yani Hıristiyanlık çevresinde yazılmış metinler ile genellikle Budist Uygurlar tarafından yazılmış din dışı metinler) (yaklaşık % 20).
Buna göre Uygur edebiyatı ait olunan dinî çevre ve
içeriklerine göre dört grupta ele alınabilir:
- Maniheist Uygur edebiyatı
- Budist Uygur edebiyatı
- Hıristiyanlığın Nesturi koluna ait Uygur edebiyatı
- Din dışı Uygur edebiyatı
Maniheist Uygur Edebiyatı
Maniheizmin, Türkler arasında tam olarak ne zaman kabul
gördüğünü ifade etmek mümkün değilse de Bögü Kağan'ın Maniheizmi resmi din
kabul ettiği 762 yılı başlangıç olarak kabul edilebilir. Maniheizmin Uygur
Kağanlığı tarafından kabul edilmesi, bir taraftan Orta Asya'da bu dinin koruma
altına alınmasına, diğer taraftan Uygurların yaşam tarzlarının farklılaşmasına
sebep olmuştur.
Bögü Kağan'ın Maniheizmi kabul etmesine yol açan Mani
rahiplerinin telkinleri, Türk runik harfli Karabalgasun Yazıı'nda
anlatılmıştır. Yine Bögü Kağan, Maniheizmi devlet dini olarak kabul ettikten
sonra, halkın da bu dini kabul etmesi için bir metin kaleme alır. Bögü Kağan'ın
bu metni, W. Bang tarafından Türkische Turfan-Texte II'de yayımlanmıştır. Bögü
Kağan'ın Mani rahiplerle diyaloğunu içeren bu metin, büyük ihtimalle daha uzun
olan Soğdea aslından tercüme edilmiştir. Metinde Bögü Kağan'ın Maniheizmi kabul
etmesinin sebepleri de yer almaktadır.
Maniheist Uygurlardan kalan ilk metinler Tarım bölgesinde
bulunmuş olmakla birlikte, metinlerin bir kısmında geçen yer ve kişi adlarından
dolayı Ötüken'de yazılıp göçle birlikte Tarım havzasına taşınmış olabileceği de
iddia edilmektedir. Bütün Uygur metinleri dil özellikleri bakımından
değerlendirildiğinde Maniheist metinlerin daha erken döneme ait oldukları
görülür.
Maniheist metinlerin yazımında hem Mani hem de Uygur
alfabesi kullanılmıştır. Öte yandan Uygur alfabesinin kullanımı daha sonraki
yüzyıllarda yaygınlaşmış, bununla birlikte Mani alfabesi de unutulmamıştır.
Maniheist Uygur metinleri, Budist metinlere göre kısa ve oldukça yıpranmıştır.
Bunlar arasında en hacimli olanı, yirmiden fazla nüshası bulunan Huastuanift
adlı tövbe kitabıdır. Huastuanift'in, Soğdcadan çevrildiği tahmin edilmektedir.
Eserde Maniheizmin kuralları ve bu kurallara uyulmadığında ortaya çıkan
günahlar ele alınmıştır.
Maniheist Uygurlardan günümüze öyküler, dua ve ilahiler,
tövbe duaları gibi Maniheizmin ilke ve öğretilerini içeren metinler kalmıştır.
Bunlar arasında manzum parçaların önemli bir yeri vardır. Mısra başı ve mısra
sonu kafiyenin en iyi örneklerinin görüldüğü manzum Maniheist dua ve ilahiler
genellikle başka bir dilden çevrilmemiş özgün parçalardır.
Maniheist Uygur edebiyatında, Hıristiyan Süryaniler
aracılığıyla Maniheist Türklere ulaştığı düşünülen çeşitli öyküler de
bulunmaktadır. Bu öyküler, Le Coq ve Zieme tarafından yayımlanmıştır. L. Coq
tarafından yayımlanan Mani alfabesiyle yazılmış Pothi-Kitabı, geç tarihli
Maniheist metinlerdendir. Maniheist eserlerden İki Yıltız Nom adlı eseri ve
dini kurallarla ilgili metinleri Le Coq (M 1, II) ve Zieme yayımlamıştır. Mani
alfabesiyle yazılan ve hangi dilden çevrildiği kesin olarak bilinmeyen İki
Yıltız Nom'un, Mani'nin yazdığı yedi kitaptan biri olan Şabuhragan olduğu
tahmin edilmektedir. Zieme tarafından yayımlanan Mani manastır yönetmeliği,
Mani dinine inananların ibadethanede uymaları gereken kuralları düzenleyen bir
metindir.
Budist Uygur Edebiyatı
Uygur edebiyatı, Budizme ait eserler bakımından da oldukça
zengindir. Diğer dini çevrelerde yazılmış eserlere göre Budist metinlerin
çoğunlukta olması, Uygurlar arasında Budizmin, Maniheizm ve Hıristiyanlığa göre
daha fazla rağbet gördüğünü göstermektedir.
Budist Uygurlardan kalan metinlerin tamamına yakını
çeviridir. Buna karşın bazı metinlerin çeviri olmadığı, bizzat Uygurlar
tarafından yaratıldığı da bilinmektedir.
Budist Uygur edebiyatındaki 81 eserin 41'i Çinceden, 16'sı
Tibetçeden, 9'u Sanskritçeden, 3'ü ise Toharcadan tercüme edilmiştir.
Toharcadan çevrilen eserlerin en erken tarihli Uygur metinleri olduğu
düşünülmektedir. Mesela Toharcadan tercüme edilen Maitrisimit, genellikle
klasik öncesi Uygur metinleri arasında değerlendirilmektedir. Çinceden çevrilen
eserler, genellikle X. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Uygur edebiyatı içinde
önemli bir yer tutan Tantrik (büyü) metinleri ise, XIII-XIV. yüzyıllarda
Tibetçeden çevrilmiştir.
Budist Uygur edebiyatının en meşhur mütercimlerinden
(çevirmenlerinden) biri, Beşbalıklı Şingko Şeli Tutung dur. Şingko Şeli Tutung,
Çinceden Altun Yaruk, Hsüan Tsang Biyografisi ve Nilakanthaka adlı önemli
eserleri çevirmiştir. Sekiz Yükmek Yaruk Sutra'yı da aynı kişinin çevirdiği
düşünülmektedir. Budist Uygur edebiyatının diğer önemli mütercimleri, Uygur
edebiyatının en hacimli ve önemli eserlerinden Maitrisimit'i Toharcadan çeviren
Prajnaraksita, Beşbalıklı Anzang, Küntsün Şeli Tutung, Punyaşrı, Samghaşri,
Karunadas, Arya Açarya'dır.
Budist Uygur edebiyatı Vinayalar, Sutralar ve Abhidharmalar
olmak üzere Tripit aka "Uç sepet" adı verilen külliyattan meydana
gelir. Buna göre Budist öğretinin esasları üç bölümden oluşur. Bunlardan
Vinaya- pitakalar, Budist rahiplerin günlük yaşamlarında uymaları gereken
kuralları düzenler. Budist Uygur edebiyatında fazla olmayan vinaya türündeki
metinlerden Karmavacana, rahiplerin giysilerinin nasıl olması gerektiğini,
Pravarana Sutra, rahibin inzivadan çıktıktan sonra oluşan olaylar karşısında ne
yapması gerektiğini, Vinayavibhanga ise manastır kurallarını içermektedir.
Uygurcada sudur olarak da anılan Sutra- pitakalar, tarihi
Budha ile diğer budhaların verdikleri ya da verdiklerine inanılan vaazlardan
oluşur. Uygurlar, Budizmin iki büyük mezhebinden Mahayana mezhebine bağlı
oldukları için, Uygurca sutraların neredeyse tamamı Mahayana mezhebine aittir.
Suvarnaprabhasasottama Sutra, en önemli Budist sutralardandır.
X. yüzyılda Beşbalıklı Şingko Şeli Tutung tarafından Çinceden çevrilen bu
sutranın kısa adı Altun Yaruk Sudur'dur. Altun Yaruk'un üç kolleksiyonda
fragmanları vardır. Ceval Kaya, Altun Yaruk'un St. Petersburg'daki tam
nüshasını, Berlin'deki tespit edilebilen ve ulaşılabilen nüshalarla
karşılaştırarak, eserin tam metninin transkripsiyonu ve dizinini yayımlamıştır.
Sutra türündeki eserlerden biri de Türkçe adıyla Nilüfer
Çiçeği Sutra ya da Lotus Sutra olarak da bilinmektedir. Buda'nın, bütün
insanlar için en son öğreti ve çözümleri içeren öğütlerinin yer aldığı eserin
tam nüshası St. Petersburg'dadır. Mahayana sutralar içinde önemli bir yere
sahip olan bu metnin X. yüzyılda Çinceden çevrildiği düşünülmektedir.
Budizmin Mahayana ve Mahayana-dışı mezheplerine ait bu
sutraların dışında, Çinceden çevrilmiş "uydurma sutralar"
(apokryphal) da vardır. Bu uydurma sutralar, Budizmde olmayan ancak sonradan
ortaya çıkan Budist geleneğin sonucu yazılmış metinlerdir. Bunların en meşhuru,
Sekiz Yükmek olarak tanınan sutradır. Çinceden kimin tarafından çevrildiği
bilinmemektedir. Ancak son yıllarda Sekiz Yükmek ile ilgili Tarım havzasında
Çıktım yakınlarında bulunan bir fragmanda Şingko Şeli Tutung isminin geçtiği
bir kolofon bulunmuştur. Sekiz Yükmek'in 10. yüzyılda çevrilen fragmanlarının
yanı sıra XIII. yüzyıla ait baskı yazı fragmanları da vardır.
Budist literatürde avadana (anlatılar) ve jataka (öyküler)
türündeki eserler de sutralar içinde yer almaktadır. Bunlar Uygurca metinlerde
avdan ve çatik olarak adlandırılır.
Avadana ve jatakalar, Buda ve Bodisattvaların daha önceki
yaşamlarına dair olayların Budist cemaate okunmak için yazıldığı dinî
metinlerdir. Jatakalar, Budist cemaate dini coşku kazandırmak amacıyla
yazıldıkları için diğer Budist eserlere göre daha basit ve anlaşılırdır.
Budizmin felsefi yönünün işlendiği Abhidharma türündeki
metinler de Uygurlar döneminde Türkçeye tercüme edilmiştir. Bugüne kadar bu
türdeki metinlerden dokuzunun Uygur Türkçesine çevirisi tespit edilmiştir.
Diğer Budist Eserler
Budizmin Mahayana mezhebine ait olan Maitrisimit Nom Bitig,
Uygur edebiyatının en önemli metinlerindendir. Prajñaraksita tarafından
Toharcadan çevrilen eser, gelecekteki Buda'yı ifade etmektedir. Giriş dışında
ülüş adı verilen yirmi yedi bölümden oluşan Maitrisimit'in bölümleri Toharca
aslı ile paralellik göstermektedir. Ancak giriş bölümünün telif olduğu
düşünülmektedir. Eserin her bir bölümünde, anlatılan olayların nerede tasavvur
edilmesi gerektiğini belirten sözler bulunmakta ve "seyretmek"
anlamına gelen "körünç" ifadesi sıkça kullanılmaktadır. Bu sebeple
Maitrisimit, Türk edebiyatının ilk tiyatro metni olarak değerlendirilmektedir.
Uygur edebiyatının en meşhur eserlerinden biri de Hsüan-
Tsang Biyografisi'dir. Eser, Çinli rahip Hsüan-Tsang'in VII. yüzyılın ortalarında
Orta Asya ve Hindistan'a yaptığı seyahate dair notlarından oluşmaktadır.
Hsüan-Tsang'in bu notları, daha sonra müridleri tarafından yazıya
geçirilmiştir. Eseri, Çince aslından Türk diline, Beşbalıklı Singko Şeli Tutung
çevirmiştir. Eser on bölümden oluşmaktadır.
Budist Uygur edebiyatında, Tibetçeden tercüme edilen
"büyü" (tantrik) metinleri de önemli bir yer tutar. Büyü metinleri
XIII-XIV. yüzyıllarda Tibetçeden çevrildiği için Uygur Türkleri arasında Tibet
Budizminin tesirlerini görmek açısından önemlidir. Budist Uygur edebiyatında
birçok büyü metni vardır. Bunlardan Naropa'nın "Ölüler Kitabı", Aurel
Stein tarafından Dunhuang'da bulunmuştur. British Museum'da muhafaza edilen
eser, dört ayrı bölümden oluşmaktadır. Uygur kursiv yazısıyla yazılmış bu 63
sayfalık eser, P. Zieme ve G. Kara (1979) tarafından yayımlanmıştır.
Hristiyan Uygur Edebiyatı
Uygurlar arasında Hıristiyanlığın ne zaman yayılmaya
başladığı kesin olarak belli değildir. Ancak VII-XIII. yüzyıllar arasında Uygur
Türkleri arasında Hıristiyanlık inancının kabul gördüğü bilinmektedir.
Turfan bölgesi'nin kuzeyinde yer alan Bulayık'ta Süryani ve
Uygur alfabeleriyle yazılmış çeşitli Hristiyan metinleri bulunmuştur. Yakobus
Incilinden yapılan çeviriye ait iki fragman ile Hristiyan aziz Georg'un çektiği
acıları anlatan fragmanlar, bu tip metinlerdendir. Yakobus Incili'nin Uygur
Türkçesine çevirisinden kalan iki fragman, F. W. K. Müller tarafından
yayımlanmıştır. Hıristiyan aziz Georg'un çektiği acıları anlatan Uygur
Türkçesine ait fragmanlar ise, A. von Le Coq ve W. Bang tarafından
yayımlanmıştır.
Hıristiyan Uygurlara ait, Turfan'ın kuzeyindeki Kurutka'da,
evlenmekte olan çiftler için yapılan hayır dua ile ilgili Süryani alfabesiyle
yazılmış bir metin daha bulunmuştur. Bunların dışında, Süryani alfabesiyle
yazılmış sağlıkla ilgili bir metnin dışında, bir fal kitabından parça da
vardır.
İncil'den iki sayfalık fragmanın dışında Berlin Turfan
Kolleksiyonu'nda muhafaza edilen Hıristiyan Nesturi Uygurlardan kalmış Süryani
harfleriyle yazılmış 12 fragman Zieme tarafından tespit edilmiştir.
Nesturi Uygur edebiyatında kâğıda yazılı bu metinlerin
dışında Semireçiye/Yedisu bölgelerinde bulunan Uygur ve Süryani harfleriyle
yazılmış çok sayıda Hıristiyan Uygur yazıtları da vardır ve bu kitabeler
XIII-XIV. yüzyıllara tarihlendirilmektedir.
Din Dışı Uygur Edebiyatı
Uygur edebiyatında dinî karakterdeki eserlerin yanı sıra
kişisel ya da sosyal hayatla ilgili din dışı metinler de önemli bir yer tutar.
Yine Maniheist, Budist ve Nesturî çevrelerde yazılmış bu din dışı metinler,
daha çok sağlık bilgisi, gök bilim, mektuplar, atasözleri ve toprak kiralanması
ya da satışı, köle satışı gibi konularda yazılmış hukuk belgelerinden
oluşmaktadır. Uygur edebiyatı içinde dini metinlere göre daha az olan bu tür
metinler, genellikle Uygur alfabesiyle yazılmıştır.
Din dışı Uygur metinlerinden hukuk belgeleri konularına göre
iki ana gruba ayrılır. Bunlardan birincisi, kişiler arasındaki ilişkileri,
ikincisi ise kişilerin devlet ile ilişkilerini düzenleyen belgelerdir. Uygur
hukuk belgeleri, toprak satışı ya da kiralanması, borç para verme, köle satışı,
vergi işleri, manastırların vergi işleri gibi konularla ilgilidir.
Din dışı Uygur edebiyatında, toplum ve devlet hayatını
düzenleyen bu belgelerin/vesikaların dışında, metinlerde esengü bitig adıyla
geçen resmi ve şahsi mektupların da özel bir yeri vardır. Zira mektuplar, hem içerikleri
hem de dış yapıları bakımından, dönem hakkındaki bilgilerimizin artmasına
yardımcı olmaktadır. Mektuplarda ticaret yaşamı, özel yaşam, askeri faaliyetler
gibi konular işlenmiştir.
Uygur edebiyatında hastalıkların halk hekimliğiyle tedavi
edilmesinin anlatıldığı sağlık bilgisi metinleri de bulunmaktadır. Bu tür
metinlerde hangi hastalığa karşı ne tür bir ilacın alınması gerektiği ve bu
ilaçların hazırlanma yolları anlatılmaktadır. Bu metinlerde geçen alıntı
sözcükler, Uygur halk hekimliğindeki Hint tesirini göstermektedir.
Uygurlardan kalan din dışı metinler arasında, gök bilim,
takvim ve yıldız fallarıyla ilgili metinler de vardır. Uygurların din dışı ya
da dünyevî eserleri arasında yer alan atasözleri, eserlerin sonlamalarında
geçmektedir ya da sayfa kenarlarındaki boş yerlere yazılmıştır. Uygur metinleri
arasında yalnızca atasözlerini ele alan bir metin yoktur. Genellikle iki
dizeden oluşan atasözlerinde koşutlama çok sık kullanılır, hatta koşutlama
atasözleri için tipiktir, denebilir.
Din dışı Uygur metinleri arasında, sayıları az da olsa, halk
edebiyatının türlerinden türküler de vardır. İki türkü metni, Uygur Türkçesine
ait bir yazmanın içinde bulunmuştur. Ayrıca Uygur Türkçesinde taşlama türüne de
rastlanır.
Eski Türk şiiri
Uygur edebiyatında Maniheistlerden kalan manzum ilâhilerin
yanı sıra, Budist şiirler ve din dışı konularda yazılmış şiirler de yer
almaktadır. Maniheist Uygur şiirinde Mani ilahileri, aşk şiirleri ve cehennem
tasvirleri önemli yer tutmaktadır. Budist çevrede yazılmış şiirlerin daha fazla
olduğu anlaşılmaktadır.
Eski Türk şiirinde "nazım, manzume, manzum parça ve
işir" için koşug, takşut, (y)ır, küg, yöleşürüg, ögdi gibi Türkçe
sözcüklerin yanı sıra şlok, padak ve Maniheist Türk şiirinde "ilahi"
anlamında başık gibi yabancı sözcükler de kullanılmıştır.
Maniheist ve Budist Uygurlara ait bazı manzum parçaların
yazıcıları bilinmektedir. Uygur edebiyatında, Aprınçur
Tigin, Anzang (?-1293), Kki Kki (1295-1345), Prajñasri
(?-1332) gibi şairlerin şiirleri bilinmektedir. Aprınçur Tigin, Türk
edebiyatının ilk şairidir.
Maniheist ve Budist çevrelerde yazılmış Uygur şiirinde,
nazım birimi genellikle dörtlüktür. Ancak sayıları az da olsa, iki, üç, beş,
altı ve hatta sekiz satırdan oluşan kıtalar vardır. Iki ve üç satırdan oluşan
kıtalar, genellikle, dizelerin tekrar edildiği bağlama işlevli birimlerdir.
Nazım birimi dörtten fazla dizeden oluşan şiirler, genellikle Budist çevrede
daha yaygındır. Bazı Uygur şiirlerinde nazım birimi belli bir düzene sahip
değildir.
Eski Uygur şiirinin en önemli özelliği, şüphesiz uyak
düzeninin söz başında bulunmasıdır. Bu uyak düzeni, "söz başı
aliterasyonu", "baş uyak", "kıta aliterasyonu",
"Altay aliterasyonu" gibi adlarla adlandırılmıştır. Bu çevrelerde
yazılmış Türk şiirinde uyak, mısra başında ve aynı zamanda mısra içinde de
bulunduğu için, bu uyak düzenine "kıta aliterasyonu" adı
verilmektedir.
Söz başı uyak düzenine göre, dizeler ünlü ile başlıyorsa,
şiirdeki bütün dizeler ünlü ile başlamaktadır. Bir dörtlükte ya da kıtadaki ilk
dizenin söz başı ünlüsü, sonraki dizelerin söz başı ünlüsüyle baş uyak
oluşturur. Buna göre a-e, o-u, ö-ü ve ı-i ünlüleri kendi aralarında uyak
oluşturmaktadır.
Eski Türk şiirinde dizeler ünlüyle değil, ünsüzle
başlıyorsa, mısra başındaki ünsüzlerin yanı sıra ünsüzlerden sonra gelen
ünlüler de baş uyak oluşturur. Eski Uygur şiirinde mısra başında ünsüzden sonra
gelen ünlüler, çok az örnekte, uyak oluşturmaz.
Eski Uygur şiirinde ünlülerle yapılan söz başı uyak,
ünsüzlere göre daha yaygındır. Ünsüz+ünlü şeklindeki uyak düzeninde ise, belli
ünsüzlerle yapılan uyağın çoğunlukta olduğu görülmektedir.
Eski Türk şiirinde mısraların hece sayısı belli bir düzene
bağlı değildir. Diğer bir ifadeyle, mısraların hece sayıları eşit değildir.
Bununla birlikte, mısralar hece sayısı yerine duraklara göre tanzim edilmiştir.
Hece sayısı az olan şiirlerde 4+3 duraklı; on dört heceli şiirlerde 4+4/3+3
duraklı hece ölçüsü vardır. Uygur şiirinde on üç ve on beş heceli şiirler ya da
hece sayısı birbirini tutmayan şiirler de vardır.